blog@anartri:~$

  • ben demedim sözlük dedi

    hiyerarşi: makam sırası, basamak, derece düzeni, aşama sırası. otorite: yaptırma veya yasak etme, emretme, itaat ettirme hakkı veya gücü, yetke, sulta, velayet. siyasi veya idari güç. tahakküm: baskı, zorbalık, hükmetme. hak ve özgürlükleri kısıtlayarak zor altında bulundurma durumu. şiddet: karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma. silah:...

  • her şey yolunda

    dükkandayım. müzik eşliğinde, masada oturuyorum. kiraladığı filmleri sürekli geciktiren müşterilerden biri girdi içeri. şaşırdım, daha 2 gün önce almıştı, birkaç hafta daha geciktirmesi gerekiyordu. öylesine alışmıştık. “erkencisin” dedim. güldü, “2 tane daha var evde.” ben de güldüm, “pardon o zaman, kusura bakma.” her şey normale döndü sonra.

  • öyle bir dert ki...

    fena mı olurdu arundhati roy’la sabah kahvesini içmek, beethoven çalan bir deniz kenarı çaycısında, murat belge’yi çekiştirerek. ya da bilardo oynamak, noam chomsky’yle, kaybedenin boris vian taklidi yaptığı. kim bilir, belki montör sabri’ye rastlardık, akşam eve dönerken, orhan veli’yle. göz kırpardı, yokuşun başındaki evin penceresine, dertlenerek. geceyi, can yücel’le sabah...

  • hayat,rengahenk

    sokaklarını aşındırıyorum, alsancak’ın, yürüyerek hem de, inadına. renkler var, benimle yürüyen, her yerde. canlı renkler, mat renkler, birbirine karışmış renkler, kirli renkler, yanyana yürüyen renkler, oturan renkler, ışıkta bekleyen, araba kullanan, surat asan, kahkaha atan, çalışan, yorulan, her renkten renkler. hangi renk olduğumu düşünüyorum, neresindeyim paletin. devam ediyorum yürümeye. bakan...

  • okurken müzik olacaksa, dire straits tercihimdir

    izmir’deki iletişim kitabevi’nin en sevdiğim yanı, çalışanlarıyla olan iletişim. bir kitap mı arıyorum, birkaç ipucu yeterli. isminde geçen bir söz, yazarının hayatından bir parça, ya da herhangi bir şey. “perşembe günleri kırmızı ayakkabısıyla sokağa çıkan bir yazar varmış, mavi bir kalemle eflatun kitap yazmış.” hemen cevap geliyor, “şu mu?” evet,...

  • 'sağlıklı doğum dokuz ay on günde olur' dedi başbakan

    televizyon açık, başbakanın birilerine seslenişi yayınlanıyor, canlı canlı. oturup izlediğimi ya da dikkatle dinlediğimi söyleyemem, kime sesleniyor anlamadım henüz. “demokrasi”, “özgürlük”, “hukuk”, “siyaset”, “dar grup çıkarları”, “toplum”, “çağdaş bir ülke”, … bunlar dikkatimi çeken sözler. devamını dinlemesem de, boşlukları doldurmam yeterli. senelerdir, ezberledim çünkü. sanırım bana seslenmiyor. kanal değiştirdim, işim...

  • başlık bulamadım, utandım

    bugün belediye otobüsüne binmek için beklerken, karşıyaka otobüsü durağa doğru yanaştı. durakta bir tek ben vardım. şoför, binip binmeyeceğimden emin olamadı, yavaşladı. hay aksi. binmezsem ayıp olur mu? diye düşündüm. ama başka otobüs bekliyorum. acaba “neden benim otobüsüme binmiyor?” diye düşünüp üzülmüş müdür? yüzüne bakamadım, baksaydım belki anlardım ne hissettiğini....

  • yaşadı

    romalılar ölen bir kişinin ardından “öldü” yerine “yaşadı” diyor(muş). ne güzel. (hamiş: bu bilginin doğruluğunu araştırmaya niyetim yok. gerek de yok. romalılar değil de başkaları demiş de olabilir. bir şekilde ortaya çıkmış işte böyle bir cümle. bu haliyle yeterli.)

  • şimdi haberler

    birisi size faşizmin her şeklinin kötü olduğunu söylerse, hiç tereddüt etmeden ona inanabilirsiniz. kapılmayın, katılmayın öyle dediği yaptığı birbirini tutmaz, dengesiz anlamsız insanların sürüsel eylemlerine.

  • ankara doğumlu punk

    az önce, kıyıda köşede kalmış dokümanlar arasından buldum bu konuşmayı. hayatının geri kalanını blog olarak geçirsin. 10.Aralık.2004@icq (18:33:52) diab: olm ankarayla övünülebilcek bisi buldum :) (18:34:12) diab: joe strummer ankara dogumluymus (18:34:31) diab: taam yeni ögrendim ben ne bakiyon ki ööle mal mal suratimiza :) (18:36:19) Frank-n-Furter: hmm yok lem...